Salı 29 Temmuz 2025 - 20:41
Anlatı Savaşlarının Ortasında Devrimci Heyecan ve Şuuru Korumaya Yönelik Gereklilikler

Havza / Bazı medya akademisyenleri ile kültürel ve toplumsal konular uzmanlarıyla yapılan söyleşide, anlatı savaşlarının ortasında devrimci heyecan ve şuuru koruma ve güçlendirmeye yönelik en önemli gereklilikler ve zorunluluklar ele alınıp değerlendirildi.

Havza Haber Ajansı’nın aktardığına göre Yüce Rehber Ayetullah el-Uzma Hamaney, habis ve cinayetkâr Siyonist rejim tarafından ülkenin bazı değerli yurttaşları, ehil askerî komutanları ve seçkin nükleer bilim insanlarının şehit edilmesinin kırkıncı günü münasebetiyle yayımladığı mesajda, düşmanla mücadelede ulusal birlik ve beraberliğin korunmasının önemine bir kez daha vurgu yaparak yedi stratejik göreve özel bir dikkat çekti. Bu görevler arasında kalplerin manevî olarak aydınlatılması, halkı sabır, sükûnet ve direnişe teşvik etmek ile özellikle genç nesil arasında devrimci heyecan ve şuuru canlı tutmak yer almakta. Nitekim bu görevlerin muhatabı olarak özellikle din adamları gösterilmiştir.

Bu mesajın içeriğine genel bir bakış, anlatı savaşlarının doğasına uygun hareket etmenin milletin devrimci ruhunu koruma ve güçlendirme ayrıca sabır ve direniş ruhunu muhafaza etme gerekliliğine işaret etmektedir.

Etkili Eylem için Anlatı Hattı Oluşturmak

Bu bağlamda üzerinde durulması gereken önemli bir diğer husus da şudur: Anlatı hattı oluşturmak. Bu son derece zorlu, karmaşık ve yoğun mücadelede etkili bir şekilde sahada varlık gösterebilmenin zorunlu ön koşullarından biridir.

Zira her şeyden önce mevcut anlatı savaşının dönüm noktasıyla olan kendi ilişkimizi ve ait olduğumuz söylem cephesini doğru şekilde kavrar, olaylara kendi seçtiğimiz bakış açısıyla yaklaşır ve bu temelde analizler yaparsak bir anlatı hattı ancak bu durumda şekillenebilir.

Sanat ve Medya Yoluyla Hedeflerin ve İdeallerin Açıklanması

Bu noktaya İmam Sadık (a.a) Araştırma Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Mehdi İslami de özellikle dikkat çekti. Dr. İslami, “Eğer kendi anlatı hattımıza sahip olursak ve bir kafa karışıklığı yaşamazsak o zaman sahih ve belgelere dayalı anlatıları güçlendirme yolunda ilerleyebiliriz. Bu bağlamda İslam İnkılabı tarihinin başından günümüze kadar—özellikle de yakın dönemde yaşanan 12 günlük savaş gibi olayların—yeniden aktarılmasına özel önem vermeliyiz.” dedi.

Dr. İslami, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İslam İnkılâbı’nın hedefleri, idealleri ve kazanımlarının sürekli ve bilinçli bir şekilde sanat ve medya araçlarıyla açıklanması, ayrıca fedakârlık ve direniş örneklerinin yaygınlaştırılması bu alandaki en önemli gereklerdendir. Bununla birlikte günümüz muhatabına yönelik derinlikli ve sağlam analizler sunmanın önemi de asla göz ardı edilmemelidir; çünkü bu, düşmanın tahrif edilmiş ve çarpıtılmış anlatılarına karşı etkili ve doğru bir duruş sergilemenin temel şartıdır.”

Üniversite hocası ayrıca şunları vurguladı:

“Hiç kuşkusuz anlatı savaşlarının karmaşıklığını anlamak, düşmanın bu alandaki stratejilerini, araçlarını ve hedeflerini doğru biçimde tanımadan mümkün değildir. Bana göre Rehber’in millet—özellikle de genç nesil—arasında devrimci heyecan ve şuuru artırmaya yönelik çağrısına icabet edebilmek için hâlâ medya okuryazarlığı eğitimine öncelik vermeye ihtiyacımız var. Çünkü toplumun medya okuryazarlığını artırmak; doğru haberi şüpheli içeriklerden ayırmak, medya mesajlarını analiz edebilmek açısından vazgeçilmezdir. Aynı zamanda bu durum basiret kazandırıcı açıklamalar yapmanın da temel gereğidir.”

Anlatı Türleri ve Çeşitleri

İslam Kültür ve Düşünce Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Mehdi Abbaszade, anlatıların çok çeşitli türleri ve şekilleri olduğunu belirterek şunları ifade etti:

“Her sosyal, ekonomik, idari, hukuki, ahlaki, siyasi, askerî ve benzeri olay için bir veya birden fazla anlatı olabilir.”

Dr. Abbaszade ayrıca şunları ekledi:

“Anlatı bazen başkalarına yöneliktir bazen de kendimize. Aslında daha büyük öneme sahip olan, olayın başkalarına anlatılmasıdır; ancak bazen insan kendine de bir olayı anlatabilir. Başkalarına yönelik anlatının cazibesi farklı derecelerde olabilir veya olmayabilir. Anlatıların cazibesinde pek çok faktör etkili olur; bunlar arasında güncel ve etkili anlatım yöntemleri ve tekniklerinin kullanılması, alışılmışın dışında ve klişeleşmemiş olması, anlatılan olayın genel önemi, bireyler veya gruplarla kişisel ve varoluşsal bağlantısı, diğerleri için manevi veya maddi faydası gibi unsurlar yer alır. Bunların yanı sıra anlatılar bazen doğru, bazen yanlış ve bazen de yalanla karışık olabilir; her biri de kendi bağlamında dikkate alınmalıdır.”

Savaş Anlatılarında En Önemli Hedefler Nelerdir?

Dr. Abbaszade şöyle dedi:

“Anlatı savaşları belirli siyasi, askerî ve hatta kültürel ya da toplumsal amaçlara ulaşmak için bir olayın farklı anlatılarının çatışması ve karşı karşıya gelmesi anlamına gelir. Böyle bir mücadelede bireyler, oluşumlar, örgütler veya devletler, medya aracılığıyla yayımladıkları özel bilgilerle kendi anlatılarını, söz konusu olaya uygun ya da ona tamamen yakın olarak tanıtmaya çalışır; diğer anlatılar üzerinde üstünlük kurarak hedef toplumun zihin ve düşünce kontrolünü ele geçirmek isterler.”

Ayrıca Dr. Abbaszade şunu vurguladı:

“Bu yüzden anlatı savaşlarında belirleyici üç unsur vardır: ‘medya ve özellikle dijital ortamlar’, ‘bilgi ve içerikler’ ile ‘kitlelerin zihni ve kamuoyu’. Ancak burada unutulmamalıdır ki halk—anlatı savaşlarının başlıca hedef kitlesi olarak—sadece anlatıları pasif şekilde kabul eden taraf değildir; sosyal hareketler, protestolar ya da sosyal medya içerikleri üretmek suretiyle zaman zaman anlatıların üreticisi konumuna da geçebilir.”

Anlatı Savaşları Bir Tür Bilişsel Savaştır

Dr. Abbaszade sözlerini şöyle sürdürdü:

“Anlatı savaşları önemli bir bilişsel savaş türü olarak kabul edilir. Bilişsel savaş, insan zihnini ve algı gücünü hedef alan bir mücadeledir. Bu savaşta insanların ve toplumların düşünceleri, anlatıları ve duyguları yönetilip şekillendirilerek, hedef toplumun inançları, eğilimleri ve davranışları karşı tarafın lehine değiştirmeye çalışılır.

Önemli bir diğer nokta ise şudur: Anlatı savaşlarında büyük anlatılar (makro-anlatılar) ile küçük anlatılar (mikro-anlatılar) genellikle bilimsel veya felsefi türden değil; çoğunlukla siyasi, kültürel veya sosyal niteliktedir. Ayrıca büyük anlatılar önemsiz değil tam tersine oldukça etkilidir ve küçük anlatılar ise esasen büyük anlatılardan bağımsız olarak belirlenip tanımlanmaz; aksine onlarla sıkı sıkıya bağlantılıdır.”

Dr. Abbaszade şöyle devam etti:

Anlatı savaşlarında her türlü küçük anlatının bir büyük anlatıyla ilişkisi vardır ve onun altında yer alır. Aslında büyük anlatı; altındaki küçük anlatıların ana hatlarını ve yönlerini belirleyen kapsayıcı ve genel bir anlatıdır. Bu çerçevede sadece anlatı savaşları değil, üst-anlatı (meta-anlatı) savaşları da söz konusudur ve bu temel ve önemli gerçek asla göz ardı edilmemelidir.

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha